1038 yılında Nişabura giren Tuğrul Beğ'in kıyafetine dair yapılan tasvir bu hususta belki bize faydalı olabilir: Onun başında bir nevi ketenden bir sarık (asabe-i tuzi), sırtında bir cins kumaştan yapılmış uzun kollu, uzun etekli ve önden ilikli bir kaftan (kaba-yi mulham) ve ayağında keçe çizmeler, kolunda gerilmiş bir yay, kemerinde üç ok vardı. Oğuzlar umumiyetle yün, keçe ve deriden elbiseler giymekte idiler; kışın deriden (pek çokları keçi derisinden) elbiseler giyerlerdi. Tuğrul Beğ'in İran'a, hâkim olduktan sonra pamuktan ak renkli elbiseler giydiği biliniyor.
Sultan Tuğrul ile Abbasi halifesi Kaim Biemrillahın kızı Seyyide Hatun’un, 17 Şubat Pazartesi 1063’de nikâhları kıyılmıştır. Düğün dolayısıyla Bağdat’ta eğlence çadırları kurulmuş, halk büyük bir sevinç içinde eğlenmiş, davullar ve zurnalar çalınmış, türküler söylenip oyunlar oynanmıştır.
Seyyide’nin çadırından ayrılan Sultan, sarayının sahanlığına çıkmıştır. Burada Selçuklu devlet adamları Türkçe şarkılar söyleyip oyunlar oynamışlardır, Tuğrul Bey de bunlara katılıp oyun oynamıştır. Barthold bu oyunlar için; “Türkler bugünkü zeybek ve harmandalı oyunları gibi bir oturarak bir kalkarak oyun oynuyorlardı, bu herhalde Rusların pliaska prisiatki adıyla bilinen oyunun aynısıdır. Ruslar bu oyunu herhalde Türklerden almış olmalıdırlar” demiştir. Prof. Dr. Osaman Turan ise bu olay için, ''Dizlerini yere vurarak sıçrıyorlardı...'' diyor.
Faruk Sümer de Tuğrul Bey’in bu denli eğlenmesini; “Tuğrul Bey yetmiş yaşında olmasına rağmen oyun oynuyordu. Gazneli Mesut’un 25-30 yıl önce bir çöl kasabasını çok gördüğü bu Oğuz beyi şimdi İslam Dünyasının en büyük hükümdarıydı. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, Selçuklu düğün törenleri bayram havasında geçiyor ve uzun süren eğlenceler düzenleniyordu. Zira halifenin kızı Seyyide ile Tuğrul Bey’in nikâhlanmasından sonraki düğün töreninde davullar vurularak borular çalınmış ve toydan hemen sonra Sultanın sofra takımı düğün töreni ve yemeğe katılan halk tarafından yağma edilmiştir. (İbn’ül Cevzi ).
Yukarıdaki bu tarif 1038 yılında yapılmıştır. Acaba düğünün yapıldığı 1063 yılında da aynı kıyafet mi vardır. Onu bilmiyoruz. (Kaftan: Genellikle ipekli kumaştan yapılan, uzun süslü ve işlemeli üst giysi) Barthold’un belirttiği Rus dansı, Rus folkloru isimli web sitesinde şöyle anlatılmıştır.
Horovod en eski Rus dansı ve (Halay) formatındadır: Dans esnasında daima birlik, bütünlük ve dostluk duyguları canlanır. Katılımcılar genellikle bir birlerinin ellerini veya küçük parmaklarını ya da mendillerini, şallarını bazen kuşaklarını tutarlar. Bu daha çok dansın yapıldığı bölgeye ve hangi şarkı eşliğinde yapıldığına bağlıdır. ‘’Plyaska da çok sevilen dans türlerinden biridir. Bu dans ‘’Horovod’’un dairesel şeklini bozup dans eden kişinin hayal gücüne ve yeteneklerine daha geniş alan sağlayarak ‘’Horovod’’dan doğmuştur. Ancak zamanla ‘’Plyaska’’nın kendi formu ve motifleri, kendi müziği oluşmuş. Bu dans, motifin çeşitlenmesine imkân sağlar.
Mesela delikanlıların parlak çıkışları, genç kızların ahenkli yürüyüşleri, acele koşuşlar ve çeşitli geçişler bu motiflerdendir.‘’Plyaska’’ da yarışan gençler çevikliklerini, yiğitliklerini, zarafetlerini ve bayram kıyafetlerini sergilerlerdi.
1063 yılında da Tuğrul Bey, emrindeki Selçuklu devlet adamlarının oynadığı oyuna girerek onlarla birlikte aynı anda çöküp kalkılan bir oyun oynamış. Başında ketenden bir sarık, sırtında uzun kollu, uzun etekli ve önden ilikli bir kaftan ve ayağında keçe çizmeler ile olduğunu farz edelim. Böyle bir kıyafetle oynanan bir oyun, nasıl bir oyun olabilir?
Halay mıdır, Bar mıdır, yoksa Barthold’un dediği gibi Harmandalı mıdır?
Davul zurna çaldığına göre ve türküler söylendiğine göre hepsi olabilir. Ama halay olması daha kuvvetli bir ihtimaldir. Rusların bu dansı Türklerden aldığı yukarıdaki izahattan anlaşılacağı üzere daha da kuvvetli bir ihtimaldir. Ama benim gönlümden geçen Bar olmasıdır. Eğer halk ağzıyla Azeri oyunları veya Kafkas oyunları dediğimiz oyunlardan herhangi birsini oynadılarsa, hiç fark etmez oda Bar kategorisine girer.
Tuğrul Bey Sultan Alpaslan’ın amcasıydı. Tuğrul beyin yeğeni Sultan Alpaslan, Anadolu’ya davullar- zurnalarla, barlar, halaylarla girdi. Alpaslan torunlarının oynadığı Erzurum barı, Erzurum’da yaşatılmakta ve sonsuza dek yaşatılacaktır.
Tabi ki Tuğrul Bey bu şekilde böyle bir oyun oynamasaydı tarih kitapları bunu yazmayacaktı.