Hürriyeeeet İslam düşmanı!

Yıl 1989, Vanspor ikinci ligde top koşturuyor.

 

Kulübün başkanı Paşa Kurşunluoğlu, genel kaptanı ise, gazetem Hürriyet’in Gürpınar temsilcisi, can kardeşim Mehmet Avcı.

 

Van ile İran arasında sınır ticareti yapılıyor, bölgenin kalkınmasında önemli rol oynuyor sınır ticareti.

 

İran Batı Azerbaycan Valisi Ettai, Van ile çok sıcak ilişkiler kurmuştu, Vanspor’u kamp yapmak üzere İran’a davet etti.

 

İran’a gidecek kafileye üç de gazeteci eklendi.

 

Ben, Anadolu Ajansı Bölge Müdürü Müslüm ve Sabah Gazetesi Van Temsilcisi İkram Kali.

 

Bir otobüse doluştuk ve Hakkari’nin Esendere sınır kapsına dayandık.

 

Türk tarafındaki işlemlerimiz bitti ve İran gümrüğüne giriş yaptık.

 

Bu benim ilk yurtdışına çıkışım.

 

İşlemlerimiz bitti, İran topraklarında ilerlemeye başlamıştık ki, bir polis aracı kafileyi taşıyan otobüse eskortluk etmek üzere bizi durdurdu.

 

Otobüse binen üç İran polisi, elindeki kafile listesine uzun uzun baktıktan sona Azeri şivesiyle beni şoke eden o sözü söyledi, “Hürriyet kimdi?”

 

Bütün kafalar dönmüş bana bakıyordu.

 

Ayağa kalktım ve ‘benim’ dedim.

 

Yüzünü ekşitti polis ve “Hürriyeeeeet İslam düşmanı” dedi.

 

Ne olup bittiğini anlamaya çalışırken, polis şefi beni aşağı inmeye davet etti.

 

Başkan Paşa Kurşunluoğlu, kolumdan tutarak geri çekti ve “Seni eskort aracına almak istiyorlar, bunlar Hürriyet Gazetesini sevmezler, sakın inme, kim bilir seni nereye götürecekler” dedi.

 

Polisler ısrarcıydılar, çatık kaşlarla iki de bir “Hürrriyeeeet İslam düşmanı” deyip duruyordular.

 

İş sinir harbine dönüşmüştü.

 

İnmedim, eskort önde, biz arkada yola devam ettik.

 

Oldukça tedirgin olmuştum.

 

İlk durak Urumiye kenti.

 

Kent girişinde sivil bir araç karşıladı bizi, sivil bir görevli otobüse bindi, “hoşgelmişsiiiiz” dedikte sonra eskort polisler beni gösterdi sivil giyimli görevliye, o da gelip yanıma oturdu.

 

Abluka altındaydım adeta.

 

Ne konuşsam, elindeki not defterine kaydediyor, gözünü benden ayırmıyordu yakın takipçim.

 

Asırlardır hasret kaldığı bir yakınına bakar gibi bakıyordu bana.

 

Sonunda partnerimin yedeğinde Urumiye ’de bize ayrılan otele vardık, resepsiyon görevlisi kayıtlarımızı yaparken adımı duyunca, “Hürriyeeeet İslam düşmanı” demez mi?

 

Anlaşmış gibiydiler adeta.

 

Bu söz, beni hem geriyor hem tedirgin ediyor hem de canımı sıkıyordu.

 

Sivil baş belam tuvalette bile yalnız bırakmıyordu beni, yan yana can canaydık hem pisuar hem kenef partnerimdi, şefkatte ve konukseverlikte sınır tanımıyordu.

 

İran’ın istihbarat teşkilatı Savama ajanı olduğu çok açık olan bu karayağız genç adam, utanmasa odanda kalayım diyecekti, odamın kapısından içeri girene kadar, arkamdan adım basıyordu.

 

Anlayacağınız bir tek odamda yalnızdım, odamın bulunduğu salondan ayrılmıyordu.

 

Tüm kafile ajan arkadaşımla olan bu zoraki yakınlığıma gülmekten kırılıyordu.

 

Herkes beni gördüğünde “Hürriiyeeeet İslam düşmanı” diyerek dalga geçiyordu.

 

Hürriyet’in bu sınırları aşan ünü gururlandırmıyor değildi beni ama can güvenliğim konusunda endişelerim vardı.

 

Erdebil, Tebriz ve Kazvin’de Vanspor ile o kentlerin futbol takımları arasında hazırlık maçları yapılıyordu, kafile olarak dolaşıyorduk.

 

Gezi, maçlar, doğa ve tarih kokan bu kentleri gezmek büyük keyifti.

 

Toplam 10 gün süren bu gezide başıma musallat olan Savama ajanı bir dakika bile beni yalnız bırakmadı, ayrılmaz ikiliydik adeta, Azerbaycan Türkçesi konuştuğu için gayet iyi anlaşıyor, sohbet de ediyorduk arada, ama o daha çok her konuştuğumu defterine not etmeyi tercih ediyordu.

 

Artık sabrım tükenmişti, son gece yine Urumiye ‘de yemekteyken yanı başımda oturan sevgili ajanıma sordum, “Yahu Allah’ını seversen, sen kimsin, ne iş yapıyorsun, benden ne istiyorsun?”.

 

Ajan yanıtladı, “Men (ben) terbiye-i bedende memuram”.

 

Beden terbiyesinde memurmuş güya!

 

“Yalancının” dedim, artık dayanamadım, o kadar pişkindi ki, bıyık altından güldü sadece.

 

O sırada Vali Ettai girdi içeri, yemek başladı, yanındakilerle konuştuktan sonra, koruması beni gösterdi, Vali Ettai gözümün içine bakarak “Hürriyeeeeet islam Düşmanı” deyince yerimden kalktım ve yanına gittim.

 

Masasındaki bir sandalyeye buyur etti.

 

“Sayın Valim, biz sizin konuğunuz değil miyiz? Davet ettiniz geldik, daha sınır kapısında başladı bu taciz, tepemde bir istihbarat görevlisi var, bir saniye dahi beni yalnız bırakmıyor, adeta canciğer olduk. Ayıp değil mi? Ben Müslümanım. Gazeteme bu yakıştırmayı yapıp, sürekli beni taciz ediyorsunuz. Usandım, aşağılandım, tedirgin de oldum, başıma ne gelecek bilmiyorum” deyince, beni yan sandalyesine davet etti, mahcup olmuştu, “Haklısın ama gazeten İslam düşmanlığı ediyor, başörtüsü ile uğraşıyor. Seninle alıp veremediğimiz yok, tepkimiz gazetene, git anlat onlara. Tacize gelince, ben emekçiye saygı duyarım, seninle işimiz yok, kusura bakma arkadaşlar ipin ucunu kaçırmışlar, özür dilerim.” dedi.

 

Yemekten sonra, odalarımıza çekildik, sabah yurda dönüş yapacağız.

 

Sevgili ajanım yine odamın kapısına kadar eşlik etti bana.

 

Sabah kahvaltıdan sonra otobüsümüze binerken ajanım yanı başımdaydı.

 

“Bak dedim, gidiyoruz artık, kimsin sen, Allah aşkına?” dedim, yine o pişkin gülümsemesiyle, “Ağaaa, men terbiye-i bedende memuram dedim ya” demez mi?

 

Elimi sıktı, “Hakkını helal eyle ağa!” dedi, “Etmiyorum” dedim ve otobüse bindim.

 

Otobüs gözden kayboluncaya kadar baktı arkamızdan.

 

Esendere sınır kapısının İran tarafında bize eskortluk eden üç polis otobüse çıkarak koro halinde, “Hürriyeeeettt İslam düşmanı” dedi bana yine, kafile kırılıyordu gülmekten.

 

Türk tarafına geçtikten sonra derin bir nefes aldım, oh be kurtuldum bu nakarattan derken meğer hepsi anlaşmış, kafile hep bir ağızdan “Hürrrriyeeeetttt İslam düşmanı” diyerek son kez dalgalarını geçtiler.

 

İnanca düşmanlık etmek elbette doğru değil, kimsenin hakkı da değil.

 

Ancak Hürriyet o gün onlara göre İslam düşmanıydı, bugün İslamcıların elinde, artık düşman değil.

 

Vali Ettai, birkaç yıl sonra geçirdiği bir trafik kazasında yaşamını yitirdi.

 

Bugünleri görse, bugünkü Hürriyet adına ona konuk olsam, bu kez bana “Hürriyeeeet İslam dostu” der miydi acaba?

 

Bilmem, yaşamak gerek.

 

Değişerek dönüşmek, dönüşerek değişmek böyle bir şey işte.

 

Nereden nereye!

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.