Geçmişini sorgulamayanlar, torunlarınca sorgulanır

Almanya’da 1974-1982 yılları arasında Başbakanlık yapmış 16 kitap kaleme almış, 97 yıl yaşamış Helmut Schmidt ( Doğum 3 Aralık 1918, ölüm 2015)’in 1998 yılında yayınladığı  “Toplumda Ahlak Arayışı Yeni Yüzyılın Eşiğinde Almanya” adıyla Türkçeye 2002 yılında tercüme edilen eserinden alıntılar yapacağım.

 

Eski Almanya Başbakanı Helmut Schmidt, geçtiğimiz yıllarda yaptığı açıklamada Türkiye'nin AB'ye üyeliğine karşı çıktığını vurgulayarak, "Avrupa'nın geleceğinde ne olursa olsun Türkiye'nin yeri yoktur. 70 milyon Türk vatandaşını Avrupa içinde dolaştıramayız. Avrupa'nın İran, Irak ve Suriye gibi ülkelerle sınır komşusu olmasını kabullenemeyiz. Türkiye ile ekonomik ilişkilerimizi sürdürmeliyiz. Genç ve hızla büyüyen nüfusun satın alma gücünden faydalanmalıyız. Bu ülkeye ihracatlarımızı sürdürmeliyiz, ticaretimizi geliştirmeliyiz. Ancak bu ülkenin küreselleşmenin temel prensiplerine sahip olmadığını ve uluslararası kardeşliği içine sindiremediğini de görmeliyiz." ifadelerini kullanmıştı.

 

 Eli kalem tutan devlet ve hükümet başkanları ülkesine yaptıkları hizmetler yanında tecrübe ve düşüncelerini eserler yazarak gelecek kuşaklara da unutulmaz miras bırakmaktadırlar.

 

İnsanlık tarihi için en iyi örnekler Tanrı Elçilerinin hayat hikâyeleridir.

 

Kuran’da anlatılan Tanrı Elçilerinin ve onlara karşı çıkan devlet ve hükümet başkanlarının hayatlarını bizzat Yüce Allah insanlığa ibret ve ders almaları için vahiy yoluyla bildirmektedir.

 

Göktürk Devleti kağanları ve vezirleri Orhun Abidelerine düşüncelerini yazdırmalarıyla bizlere ne kadar değerli miras bıraktığını anlıyoruz.

 

Keşke Göktürk ve Cumhuriyet dönemi devlet ve hükümet başkanları gibi tarihte kurduğumuz beyliklerle beraber iki yüzü geçen diğer Türk devlet başkanları da tecrübe ve düşüncelerini aktaran eserler bıraksaydılar.

 

Bu girişten sonra asıl konumuza gelirsek; Helmut Schmidt ülkesinin 1998 yılı itibariyle ahlaki, siyasi, ekonomik değerler açısından geldiği noktayı şöyle eleştirmektedir.

 

Bu bir kavga kitabı değildir; kimileri kendini haksız yere eleştirilmiş hissedecektir. Bundan dolayı özür dilerim. Her şeyden önce seksen yaşında yeni düşmanlar edinmeyi hiç istemem.  Ayrıca niyetim, başkalarına bir kavga vermek değil. Tam tersine niyetim, bir dava için kavga vermektir; kamu yararı davası için. Bundan dolayı da kamu yararına gönül vermiş bütün yurttaşlara, manevi-ahlaki dönüşümü cidden isteyen herkese sesleniyorum.

 

Biz Almanlar ahlaki değerlerimiz mi yitirdik? Hayır, böyle bir iddiada bulunamayız; çünkü büyük çoğunluk düzgün bir yaşam sürmeye özen gösteriyor. Bununla birlikte insanların başkaları adına karar verdiği kamusal alanda, ahlakın kenarından köşesinden ufalandığını görüyoruz. Toplumumuzun dört bir yanında, bugüne kadar görülmemiş ölçüde başkalarını hiçe sayan bir bencillik, kendinden başkasını düşünmeme, aç gözlülük yayılmaktadır.

 

Bundan yirmi yıl kadar önce bir muhalefet lideri ahlaki ve manevi önderliğe soyunmuştu, birkaç yıl sonra da hükümet başkanı sıfatıyla ahlaki ve manevi önderliğini ilan etti. Ama toplumsal ahlakın çöküşü, belirgin biçimde sürdü.  Hemen her yurttaş bunu görebilir. Politik ve yönetici sınıf içinde yaşanan skandallar, hiçbir zaman son on yılda olduğu kadar üst üste gelmemiştir. Aynı zamanda aşılamamış ekonomik boyutlara ulaşan işsizlik de, gelecek üzerine ağır gölgeler düşürmektedir. İnsanlar, politikacılarla yöneticilerin işlerini gerçekten hakkıyla yapacak ehliyette olup olmadığını ya da gün gelip ülkenin tamamıyla işsizliğe teslim olup olmadığını sorar oldular.

 

Pek çok insan iyi işleyen bir ekonomik düzende, sosyal adaletin egemen olduğu özgürlükçü bir açık toplumda yaşadığı konusunda güvenini yitirmiş bulunmaktadır. Eğer geleceğe yeterince güvenle bakamazsak, pek çok insan ahlaki açıdan çöküş yaşayabilir…

 

Politik sorumluluk taşıyan herkes için en başta gelen ödevlerinden biri, bu çöküşü durdurmak olmalıdır…

 

Her birimiz başkaları için ve aynı zamanda bütün bir toplum için de sorumluluk taşımaktayız. Bu sorumluluktan görevler doğar. Bu görevler ise yasalarda yer almaz.

 

Benim üzerinde durduğum, hukuki değil ahlaki sorumluluk ve görevlerdir. Kamu yararına, topluma, devlete ve Avrupalı komşularımıza karşı ahlaki görevler konusunda bizleri bilinçlendirme ödevi, anne babalara, öğretmenlere,  profesörlere, din adamlarına, ustabaşılarına, yöneticilere ve işyeri temsilcilerine olduğu kadar gazetecilere ve medya mensuplarına da düşmektedir.

 

Kamusal hayatta rol oynayan ve nüfuz sahibi olan insanlar, yeni bir yüzyılın eşiğine gelen bizleri cesaretlendirme sorumluluğunu taşımaktadır. Eksiklerimizi ve ihmallerimizi görebilmemiz için cesur olmalıyız. Ekonomik ve sosyal sorunlarımızı çöze bilmek için cesur olmalıyız. Kamusal ahlakı hayata geçirmek için cesur olmalıyız.

 

21.Yüzyıl, karşımıza alışık olmadığımız ödevler çıkarmaktadır. Bu nedenle şimdiden hazırlıklı olmalıyız. Bu sorumluluk herkesten daha çok SİYASETÇİLERİN omuzlarındadır…

 

Erdemler olmadan barış içinde bir arada yaşayamayız…

 

İnanç, sevgi ve ümit üç ‘teolojik/ilahi erdemler. Bir de yurttaşlık erdemleri vardır;  dirayet, adalet, cesaret ve ölçülülük erdemlerine de yaslanmalıyız.

 

Yöneticiler, gösterişsiz bir hayat tarzı seçmelidir; tantanalı kişisel harcamalar toplumsal ahlaka aykırıdır, yöneticilerin kamuya karşı sorumluluğundan biri de budur. 

 

Mahallede herkes ‘babası namuslu adamdı, oğlu da babası gibidir’ derse yeter….”

 

Büyük milletler erdemsizliklerini ve hatalarını halının altına süpürmezler.

 

Mehmet Akif, Almanya ve Japonya’yı bizlere o zaman örnek iki millet göstermişti.

 

Gelin hep beraber cesaretle Akif’in Safahat’ında yer alan ŞARK şiirini, Nurettin Topçu’nun Yarınki Türkiye kitabını yeniden okuyalım. Sonra da şapkamızı önümüze koyup erdem, vicdan, adalet ve hak üzerine yeniden düşünelim ve cesurca medeniyetimizi sorgulayalım.

 

Umarım bizde de Alman Başbakanı gibi fiili siyasetin içerisinde ve dışında bulunmuşlarımız ülkemizde siyaset adına yapılan adaletsizlikleri, haksızlıkları ve yetersizlikleri taşlanmak, iftiralara uğramak ve itibarsızlaştırılmaktan korkmadan kaleme alanlarımız olur.

 

Not: Prof. Dr. Samih Bayrakçeken hocamız Helmult Schmidt’in adı geçen eserinden bahsetti. Eseri ulaştırdığında okudum. Bazı bilgileri sizlerle paylaşmak istedim. Kendisine teşekkür ederim.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.