Biraz kül, biraz duman
Ah bu şarkıların gözü kör olsun
Aşk bu değil yapma güzel
Akşamın olduğu yerde bekle diyorsun, gelmiyorsun
Aşk bu değil yapma güzel
Bu akşam bütün meyhanelerini dolaştım İstanbul’un
Dilşat olacak diye kaç yıl avuttu felek
Kaderimde hep güzeli aradım
Mihrabım diyerek sana yüz vurdum
Rüya gibi uçan yıllar
İçimde nice uzun yılların özlemi var.
Ve daha niceleri.
Bu muhteşem eserlerin bestekarı Avni Anıl.
Bir İstanbul beyefendisi.
İstanbul Üsküdar Selimiye’de doğmuştu.
Bulgaristan’ın Varna kentinden gelen göçmen bir ailenin evladıydı.
Çocukluğunda Üsküdar Halkevi’nde başladı müzik eğitimine.
Yaşam öyküsü pek bilinmez.
1949 yılında askerlik dönüşü polis okuluna girdi, ilk görev yeri Adana Emniyet müdürlüğüydü.
1955 yılında polislikten ayrıldı ve gazeteciliğe başladı.
Üç yıl Dünya gazetesinin sanat sayfasını yönetti, aynı zamanda İstanbul Radyo’sunun haber servisinde görev yapıyordu.
Beste çalışmalarına başladı, yukarıda saydığım eserler ardı ardına geldi.
Türk Sanat Müziğine katkıları saymakla bitmez.
Devlet sanatçısıydı.
Nereden bilirdim Avni Anıl ile yollarımızın Doğu’nun ücra bir köşesinde kesişeceğini.
1968 yılıydı, babam Kars’ın Hanak (Şimdi Ardahan’a bağlı) ilçesine tayin olmuştu.
Avni Anıl da kızının Hanak’a atanması dolasıyla bu ilçeye gelmişti.
Kapı komşusuyduk.
Çocuktum, koskoca Avni Anıl’ı bilmiyor, tanımıyordum.
Kapı önünde oynarken gülümseyerek beni izlerdi.
Yanına çağırdı bir gün, adımı sordu, “Tanıştığımıza memnun oldum delikanlı” demiş elini uzatmıştı, tokalaşmıştık.
“Ben de Avni Anıl” demişti.
O benim için kapı önü arkadaşım Avni amcaydı, o kadar.
Elinde fotoğraf makinesi ile dolaşıyor, fotoğraf çekiyordu.
Fotoğrafa çok meraklıydım, ben de dikkatle onu izliyordum.
Yaşika marka makinesine iştahla ve içim eriyerek bakıyordum.
Her fotoğrafın bir öyküsü vardır.
Güzel Sanatlar Fakültesi’nde fotoğraf derslerine girerken, öğrencilerime foto-öykü ödevleri veriyordum, inanılmaz öyküler çıkıyordu bir kare fotoğrafın altından.
Benimki de işte böylesi unutulmaz bir öykü.
Bir gün kapı önüne çıkmıştım ki seslendi bana, döndüm ve tam o sırada fotoğrafımı çekti.
Benim ilk ‘o an’ fotoğrafımdı.
Şaşkınlıkla bakıyordum.
Gülümsedi.
Birkaç gün sonra o dönemin kısıtlı olanakları ile nerede bastırdı bilmiyorum, yanına çağırdı ve işte bu fotoğrafı bana hediye etti.
Siyah beyaz fotoğrafıma bakarken dalmış gitmişim, annemin ‘teşekkür etsene oğlum Avni amcana’ uyarısıyla kendime geldim, teşekkür ettim, elini öptüm.
“Belli ki çok meraklısın fotoğrafa, eminim sen de iyi bir fotoğrafçı olursun’ demişti.
“Ben mi?” der gibi uzun uzun yüzüne bakmıştım.
Nereden bilebilirdim ileride meslektaş olacağımızı, gazeteci olarak tarihe tanıklık eden fotoğraflar çekeceğimi ve hatta Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü’nde hocalık yapacağımı.
Çok İyi bir fotoğrafçı olduğu kadar çok usta bir bestekardı zaten, unutulmaz şarkılar bıraktı arkasında.
Koskoca Avni Anıl ile hem gazeteci hem de fotoğrafçı olarak meslektaş olacağımı ve çektiği bu fotoğrafın altın değerinde olduğunu büyüyüp bestelerini ardı ardına dinlediğimde öğrenmiştim, nasıl mutlu olduğumu ve gurur duyduğumu anlatamam.
Düşünsenize, foto muhabirim Avni Anıl idi.
Kaç kişinin Avni Anıl’ın vizöründen fotoğrafı var ki?
Bana fotoğraf sevgisi aşılamıştı.
Ne olurdu azıcık da hafızalardan silinmeyen güftelere ruh veren bestekar yanından da aşılasaydın be Avni Amca!
Ne demeli bilmiyorum.
Onun unutulmaz bestesi ile bitirmek en doğrusu olacak galiba: ah bu anıların gözü kör olsun.
Saygı ve rahmetle anıyorum.
Teşekkürler Avni Amca.