Eski Erzurum veya Bir Zamanlar Erzurum - (5)

LALA PAŞA CAMİ BAHÇESİ

 

Şimdi yolun karşı tarafına, Lalapaşa Cami'nin bahçesine geçelim. Orada 1940 yılında yapılan Karadeniz Aile Çay Bahçesi vardı. Ortasında bir havuz vardı ve havuz Karadeniz şeklindeydi. Onun için bahçeye bu ismi vermişlerdi.  İşte Raci Alkır, türkü söylerken bu havuza düşmüştü. Bu, Karadeniz aile çay bahçesinde müzik eğlence programları yapılırdı. Erzurum’un önde gelen bütün mahalli sanatçıları akşamları burada programlar yaparlardı. Sanatçılar sahne almadan önce ‘’Divan Bağlama’’ ile 15-20 dakikalık açış yapmak adeta gelenek olmuştu. Bu saz ile açış yapmayı vatandaş özellikle isterdi. Bir de burada bir elinde 10 bardak, diğer elinde Tepsi içinde dizili 40-50 bardak çayı maharetle dağıtan garsonlar vardı.

 

İşte Karadeniz Aile Çay bahçesindeki havuzun tadını çıkaran çocuklar.

 

Bu Karadeniz aile çay bahçesinin karşısında İstanbul oteli, Kahvehanesi ve bahçesi, alt tarafında ‘’Horozcular Kahvesi’’ Ki, bu kahvehanede horoz döğüşü yapılırdı. Kuşbaz Neşet Emmi (Postoğlu),Kilo Bahattin, Topal Ahmet, Şampiyon Oteli'nin sahibi Horozcu Sıddık (Ekinci) horozcular kahvehanesinin müdavimleri arasındaydı.

 

Horozcuların yanında Berber Sururi’nin berber dükkânı ve 3-4 dükkân daha vardı. Sonradan oraları belediye yıktı. Yerine belediye başkanına lojman yapıldı. Nihat Kitapçı, Necati Güllülü burada oturdu. Sonradan belediyenin borçları karşılığında Belediye İş Sendikası'na verildi. Şimdi ise oraları Erzurum Müftülüğü'ne ait.

 

 

DOĞU SİNEMASI

 

Önceleri askeriyeye ait bir sinema imiş.1937 de Osman Karakuş isminde birisi orayı kiralayarak ‘’Doğu Sineması’’ adını vermiş. 1979 da sökülünceye kadar 40 yıldan fazla Erzurum’a hizmet verdi. Bugün ki Yakutiye Parkı'nın bitişiğinde şu anki BİM mağazasının olduğu yerdeydi. Yanında Dergâh Kitabevi, Mahmut Paşa Mağazası ve üst katında Ülkü Ocakları, Nihat Kabanlı'nın ASPAVA Pide Salonu,Kadir Çakmak Ağabeyinin Hacı Baba Lokantası, yanında meşhur Barbaşı Lütfü Aladağ'ın küçük bir büfesi vardı. Bu büfede, yün papak, yün çorap, yün eldiven, kemer ve tesbih gibi şeyler satılırdı. Bir de lostra salonu hizmet veriyordu. Bu lostra salonunu iri yarı, göbekli 150 kiloluk Salim isimli biri çalıştırıyordu.

 

MORKOF KIŞLASI

 

Şimdi Lalapaşa Camisi'nden Havuz başına doğru yürüyelim. Caminin hemen yanında bir mescit vardı. Zamanla yıkıldı. Sadece kapısı duruyordu. Onu da yıktılar.


''Murat Küçükuğurlu-Erzurum çarşı Pazar sayfa 107- Cumhuriyetin ilk yıllarına ait fotoğraflarda Lalapaşa caminin önünde yüksek taş duvarlar dikkat çeker. Tespitimize göre bu duvarlar caminin önündeki çarşının dış duvarlarıydı. Bu duvarlar üzerinde bulunan büyük dış kapılar sayesinde çarşı ile cami arasında geçiş sağlanırdı.

 

Lalapaşa cami önündeki bu duvarın iç kısmındaki kemer izleri caminin önünde yer alan Sipahi çarşısının kapalı bir çarşı olduğunu göstermektedir. Bu çarşı 1.ci dünya savaşında tamamen yıkılmış, sadece dış duvarın bir kısmı ayakta kalmış. Bu kısımda 1930 lar da tamamen ortadan kaldırılmış.''

 

 

Gelelim Morkof Kışlası'na... Bazı kaynaklara göre Rusların Erzurum’u işgalinde Morkof isminde bir Rus generalin burayı karargâh olarak kullanmasından dolayı bu ismi almıştı. Murat Küçükuğurlu’ya göre ise bu bina 'Morgov' ismindeki bir Türk Beyi'nin sarayı idi ve ismini ondan almaktaydı.

 

Birinci Dünya savaşında Hastahane, Cumhuriyet döneminde önce askeri kışla, sonra Astsubay orduevi olarak kullanıldı.

 

Belediye başkanı Orhan Şerifsoy döneminde bu bina askeriyeden alınarak sivilleştirildi. (1975) Rus general ismine tahammül edemeyen kimliği belirsiz bazı kişiler bir gece bu binanın içine bomba atarak harabe haline gelmesine vesile olmuşlardı.

 

Dönemin başbakanı Süleyman Demirel doğu gezisine çıktığında Erzurum’u da ziyarete gelmişti. Yakutiye Medresesi'nin önündeki bu çirkin görüntünün ortadan kaldırılması için 10 bin liraya ihtiyaç vardı. Orhan Şerifsoy, Demirel’in partisinden olmadığı için durumu söylemeye çekiniyordu. O zaman Belediye Mumcu'da ki, Şevki Muratoğulları’na ait binadaydı. Demirel’le orada bir toplantı yapıldı. Burada Demirel, Şerifsoy’un başarılı çalışmalarından bahsedince, hemen devreye girildi ve şehrin anahtarlarının Demirel’e verilmek istendiği söylendi. Tam o sırada ben, bir hafta boyunca büyük emekler vererek, çok güzel bir yazıyla (el yazım çok güzeldir) hazırladığım altın yaldızlı şehrin ‘’Fahri Hemşerilik Beratı’’ yazısını altın anahtarla birlikte Orhan Şerifsoy’a teslim ettim. O da kısa bir konuşma yaparak Demirel’e taktim etti ve buraların temizlenmesi için gerekli olan 10 bin lirayı talep etti. Demirel, ’’Sen hiç merak etme sayın Şerifsoy 15 gün içinde para Erzurum’da olacak’’ dedi. Gerçekten de kısa zamanda o para Erzurum’a geldi. Ve bu para hazineye yattıktan sonra, o alanların kamulaştırılması yapıldı. Fakat Orhan Şerifsoy’un dönemi sona ermiş, Nihat Kitapçı belediye başkanı olmuştu. Buraların temizlenmesi işi Nihat Kitapçı’ya nasip oldu. Böylece Morkof Kışlası'nın yıkıntıları tamamen kaldırılarak Yakutiye Medresesi bütün ihtişamıyla ortaya çıktı.

 

 

ORDU EVLERİ VE OBA OTEL

 

Morkof Kışlası'nın devamı subay ordu eviydi. Mumcu Caddesi'nin köşesine kadar devam ederdi. Bugünkü Ömer Nasuhi Bilmen Çarşısı'nın yarısına kadar olan yerdeydi. Burasının yarısı da Tümen komutanlığına aitti. Bu subay ve astsubay ordu evleri Yakutiye Medresesi'ni çepe çevre kuşatmıştı.

 

 

Bu iki fotoğraf arasındaki 7 farkı bulun. Üstteki fotoğraf 1940 lar. Alttaki dün çekildi.28-11-2018

 

 

 

Yazarın notu: Yakutiye belediyesi tarafından kent meydanı olarak yeniden düzenlenen bu meydan,  yukarıda yazdığımız gibi birçok tarihi mekâna ev sahipliği yapmış, nice tarihi olaylara tanıklık etmişti. Aradan asırlar geçse de, yakılıp yıkılsa da, yeniden kurulsa da, bu meydan tıpkı mezarlıklar gibi bizimle konuşur. Çünkü bu tür yerler o coğrafyanın tapusudur. Görülen o ki,  asırlarca da konuşmaya devam edecek.

 

 

Şimdi, Yakutiye Medresesi'nin tam önünde durunuz ve medreseye bakınız. Medrese, başlar sizinle konuşmaya. ’’Beni İlhanlı Hükümdarı Sultan Olcayto döneminde, Cemalettin Yakut Gazanı 1310 yılında yaptı’’ der.O muhteşem Taç kapıda hayat ağacı, pars figürü ve çift başlı kartal var. Bunlar ve o kocaman Portal, ta Orta Asya’dan gelen Selçuklu Taş ustalarının elinden çıktı. Tuğla minaredeki çini süslemelerden gözünüzü alamazsınız. O minare biraz hüzünlüdür. Yandaki kesik minareyi göstererek’’Ben yalnız değildim aslında arkadaşım da vardı, bu dünyanın eziyetlerine, savaşlarına dayanamadı ve yıkıldı’’ der gibidir. Bundan 700 yıl önce, sanki yumuşak bir beyaz peyniri işler gibi, o taşları işleyen ustaları düşünerek oradan ayrılmak istemezsiniz. Gerçekten de  burası‘’Sanatın çiçek açan bahçesi’’

 

Subay ordu evinin karşısında, Mumcu Caddesi'nin başladığı yerde ve köşe başında Ahmet Göncü'ye ait 4 katlı bir bina vardı. Bu bina önceleri SSK Hastahanesi olarak kullanıldı. SSK Lalapaşa Cami bahçesine taşınınca burası ‘’Oba Otel’’ oldu. Ali Kamberoğlu (İlhami Kamber'in babası) çalıştırırdı. O tarihlerde binanın bodrum katında ‘’Erzurum Saz’’ diye bir müzik eğlence yeri vardı. Belediye başkanı Selahattin Ozan bu saz evini kapatınca burası mobilya atölyesi oldu. Üst katlar yine otel olarak kullanıldı. (Devam edecek... )

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.