Yerel ve ulusal basında “5 Şubat’ta Erzurum'da okul önünde çıkan kavgada, 13 yaşındaki öğrencinin bıçakladığı genç hayatını kaybettiği” haberi yer aldı.
Yakutiye ilçesindeki Tatbikat İlköğretim Okulu önünde, 16 yaşındaki M.E.Ç. ile 13 yaşındaki H.C.A. arasında çıkan tartışma, kısa sürede kavgaya dönüştü. Söz konusu okulda eğitim gören H. C. A'nın göğsünden bıçakladığı M.E.Ç. ağır yaralandı. M.E.Ç, 112 Acil servis ekiplerince kaldırıldığı Palandöken Devlet Hastanesindeki müdahaleye rağmen yaşamını yitirdi. Zanlı çocuk ise polislerce gözaltına alındı.
Bu olayın bir benzeri İngiltere’de 2 Şubat 1993 yılında meydana gelir. 10 yaşındaki 2 erkek çocuk annesinin yanında yürürken annesinin dalgınlığından yararlanarak 2 yaşındaki bir çocuğu kaçırmışlar. Kaçırdıkları çocuğu öldürmüşler sonra da cesedini parçalayarak demir yollarına atmışlardı. Mahkemece suçlu bulunmuşlardı.
1993 yılında Birleşik Krallık/İngiltere başbakanı Tony Blair kendi dışındaki milletlere medeniyet timsali bir millet olamadıklarını itiraf ederek, medeniyetine karşı sorumluluk üstlenerek, başı öne eğik şu cümleyi söyler: “Bu (olaylar)artık bu isimle adlandırılmaya layık olmayan bir toplumun çirkin tezahürleridir.”
Kentimizde öldürülen çocuğun cenaze namazının resmini özellikle yazımın başına koymamın nedeni şudur:
İmam efendi öldürülen bu çocuğun cenaze namazından önce cemaate bu insanı tanıyor musunuz, nasıl biriydi, haklarınızı helal ediyor musunuz dediğinde cemaat hep bir ağızdan alışıla gelmiş bir edayla:
Herkes cebindeki parayla ilgileniyor, bu da yetmezmiş gibi biberin, soğanın, patatesin derdine düşmüş. Kimse ahlaken kirlenmiş bir çevrenin farkında değil.
Durun kalabalıklar bu gidiş çıkmaz sokak diyen vicdanlı bir ses yok.
Ey Erzurum! Şapkanı önüne koy, bir daha düşün! Bu kirlenmiş ahlaki çevreye katkı vererek günahımızın az olduğunu mu düşünüyoruz?
Sorumluluktan kaçamayız.
Suçlayacak birisini arıyorsak önce nefsimizi suçlayalım.
Hani hâkimin biri mahkemede bir kadına;
-Ne iş yapıyorsun?
Kadın;
-“Özür dilerim hâkim bey, işimi utancımdan (umumhanede çalıştığı için) söyleyemem, ”der.
Hâkim kadının bu durumunu anlar.
“Hayır, kızım asıl biz senden özür dileriz. Bu duruma düşmende hepimizin günahı var. Seni bu duruma düşüren biziz,” der.
Vicdan adlı eserimin arka kapağında yer verdiğim J.J. Rousseau’nun şu sözüne kulak verelim:
"Vicdan! Vicdan! İlahi içgüdü, ölmez ve ilahi seda; cahil ve görgüsüz olanların zeki ve hür insanların en emin kılavuzu; hayır ve şerrin hata yapmaz hâkimi, Allah'a benzer kılan kuvvet, insanın yaradılışındaki necabetle hareketlerindeki ahlaklılığı veren sensin; sen olmasan beni hayvanların üstüne yükseltecek kuvvet ne olurdu? Sapkınlıklara salarak yolumu şaşırtan kaidesiz bir anlıkla ilkesiz bir akıl mı bana yol gösterecek?"