Bugün Türkçemiz'in büyük şairlerinden Nâzım Hıkmetin doğum yıl dönümü...Doğum gününde sevenleri şiirlerini paylaşmakta, bazı tiyatro eserleri sergilenmekte...Kendisi "otobiyografi" şiirinde özetle şöyle diyor; "1902'de doğdum / Doğduğum şehre dönmedim bir daha / Geriye dönmeyi sevmem / üç yaşında Halep'te paşa torunluğu yaptım ettim / on dokuzumda Moskova'da komünist üniversite öğrenciliği / ve on dördümden beri şâirlik ederim / Kimi insan otların, kimi insan balıkların çeşidini bilir / ben ayrılıkların / kimi insan ezbere sayar balıkların adını / ben hasretlerin"
Edebiyatımıza yön veren önemli ve değerli şâir ve ediplerimizin doğum ve ölüm yıl dönümlerini vesile kılarak ve takıntısız bir bakış ve anlayışla, san'at ve şiirlerinden paylaşımlar yapmayı bir öğretmen olmanın görev ve sorumluluğu olarak kabul ediyorum. Nâzım Hıkmet, ifrât ve tefrit arasında tartışılan ve bazı kesimlerce Türkçe'nin en büyük şairi, bazı kesimlerce de komünist ve vatan haini isnat ve ithamlarına yerli-yersiz muhatap olan bir şair.. ideolojik ve siyâsì dünya görüşünün çok çok ötesinde, ön yargısız olarak bilinmesi ve okunması gereken ve güzel Türkçemiz'i, Necip Fazıl'la birlikte mükemmel biçimde kullanan bir büyük Türk ve bir dünya şâir olduğu kuşkusuz..Ama şâirliğinden çok komünistliği ve Moskova'ya gidişiyle ölçüsüzce tartışılan bir şâir...
Serbest nazımın ve yenilikçi Türk şiirin bir büyüğü. Basamaklı şiirin ve fütürizm akımının ülkemizdeki öncüsü. Serbest şiir anlayışımızda şiirsel sesi ve kafiyeyi yakalayan ve geleneksel şirimizin şekil ve muhtevasında kalıcı değışikler yapan bir değerli şair...Şiirleri seksene yakın dile çevrilen evrensel ölçülerde kabul gören bir aydın ve şüphesiz bir komünist şâir...Zâten kendisi de "Sevdalınız komünisttir / On yıldan beridir hapistir /Yatar Bursa kalesinde / Hapis ama zincirini kırmış yatar / en âlâ bir mertebeye ermiş yatar / yatar Bursa kalesinde / Memleket toprağındadır kökü / Bedrettin gibi taşı yükü / yatar Bursa kalesinde / Yüreği delinip batmadan / Şarkısı tükenip bitmeden / Cenneti kaybetmeden / Yatar Bursa kalesinde" şiiri ile hiçbir beis görmeden ve sakınmadan komünist olduğunu teyit ve tesçil etmekte....
Komünizmden esinlemeyi Marks ve Lenin'den değil; onlardan yüzyillarca önce yaşamış ve "Çelebi Sultan Mehmet tahta çıkmış hünkâr idi / Çelebi hünkâr idi amma / Ali Osman ülkesinde esen / bir kısırlık çığlığı, bir ölüm türküsü rüzgâr idi / köylünün göz nuru zeamet/ alın teri timâr idi / kırık testiler susuz / Su başlarında bıyık buran sipâhiler var idi / yolcu yollarda topraksız insanın / ve insansız toprağın feryâdını duyar idi / Çarşıda her lonca kesmişti kendi pirinden ümidi târümar idi / velhâsıl hünkâr idi, timar idi / âh û zâr idi" şartlarında hurüç eden ve "Hep bir ağızdan türkü söyleyip / hep beraber sulardan çekmek ağı / demiri oya gibi işleyip hep beraber / hep beraber sürebilmek toprağı / ballı incirleri hep beraber yiyebilmek / yârin dudağından gayrı her şeyde / her yerde / hep beraber diyebilmek uğruna kıyama kalkan atam Şeyh Bedretin'den edindim" diyen ve babadan paşa, anadan paşa torunu ve bir eli balda, bir diğer eli yağda olduğu halde, sınıf değiştiren bir şâir...
Rahmetli Türkeş'in, "Dört nala gelip uzak Asya'dan / Akdeniz'e kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim / Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak / Ve ipek bir halıya benzeyen bu toprak, bu cehennem, bu cennet bizim / Yaşamak bir ağaç gibi hür tek / ve bir orman gibi kardeşçesine/ bu hasret bizim" mısralarının yer aldığı "Davet" şiirini okuması ile birlikte birçok tabu ve ön yargılar yıkılmış ve buğün için ise, şiirlerinden bazı örnekler okulların ders kitaplarında yer almış bir şair. Soğuk Savaş döneminde şartlarının zorladığı yurt dışına kaçışı bir vatan hainliği suçlamasının biraz zorlama olduğu düşünülebilir. Türk devletinin ona yeniden vatandaşlık vermiş olması karşısında, bu tür mesnetsiz iddiaların günümüzde biraz havada kaldığı kanaatindeyim...Vatan hainliği hususunda onun "Vasiyet" ve "Siz vatanperverseniz, siz yurt severseniz, evet ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim" ironik şiiri okunmaya değer...
Kısa süre önce, Azerbaycan çağdaş yazarlar Birliği Başkanı büyük edebiyatçı sayın Anar Rızâyev'in, 80.yıl sanat ödül törenine katılmıştım. Nâzım için özetle şu ifâdeleri kullanmıştı. "Babamın yakın arkadaşıydı. Sık sık bizim Bakü'deki evimize gelir ve babamla sohbet ederdi. Biz Azerbaycanlılar benliğimizi ve kimliğimizi onunla hissettik. Anadolu Türklüğünü ve Türkçe'sinin tadına onun şiirleriyle vardık. Şiirleriyle uyanışımıza zemin hazırladı. O Türkiye'de komünist, ama bizde milliyetçi ve vatanperver bir Türk şâiri idi. Onu hep öyle bildik ve hep öyle sevdik. Utopik Bir insandı. Özlemle aradığı adil- eşitlikçi- insanca- hakça düzen arayışında, aradığı değerleri bulamamıştı. Bu nedenle karamsardı ve Rusya'da mutsuzdu" Anar Beyin sağ ve sol bakışın dışında Nâzım'ı anlattığı "Kerem Gibi" isimli eserini Ankara'da bulmanın gayretindeyim. Herhalde bulur ve okurum.
Anar Beyin geceye damgasını vuran son sözü şu olmuştu. "Ben de bir komünisttim. Başka çaremiz de yoktu. Komünizm için bize anlatıların tamamının bir rüya, bir hayâl ve bir uyutma olduğunu, ama kapitalizm için anlatılanların tamamının ise doğru olduğu gerçeğini biliyor idik" Komünizm ve kapitalizm ancak bu kadar öz tarif edilebilir. Anar Beyi teyit eden Nâzım'ın şu özlü şiirinde romantik bir komünist ve çok iyimser bir beklenti içinde olduğu görülmekte... "Şiirler yazarım basılmaz /basılacaklar ama / Bir mektup beklerim müjdeli / belki de öldüğüm gün gelir / mutlaka gelir ama / Ne devlet, ne para / insanın emrinde dünya / belki yüzyıl sonra / mutlaka böyle olacak ama"
Şâir ve ediplerimizi ideolojik görüşleri üzerinden değil; kategorize ederek değil, san'at ve şiirleri üzerinden tartışmak en doğru olandır. Necip Fazıl'ın dünya görüşü üzerinden hareketle, onu şâirliğini küçumsemek ne kadar eksik ve yanlış ise; Nâzım Hikmet'i de bu bakış ve ölçüler içinde kalarak değerlendirmek o denli hatalıdır. Onun 17.000 mısradan oluşan ve Millì Mücâdelimizin destânı niteliğindeki "Memleketimden Insan Manzaraları" isimli muhteşem eseri mutlaka okunmalı. Bu eserinde "Erzurum'u türkülerinden tanırım" dediği bölümde "Erzurum'un kışı zorludur balam / tandırında tezek yakar Erzurum / Buz tutar yiğitlerinin bıyığı/ ve geceleyin karlı ovada / kaskatı katılaşmış donmuş görürsün / karanlığı" dizeleriyle başlayan şiiri bir başka muhteşemlik..
Komünist olunmadan da onun şiirlerinin güzellığinin zevk ve ahengini tatmak mümkün. İdeolojisini ve dünya görüşlerini beğenmeyen ve onun siyâsì anlayışına tavırlı biri olarak yaptığım değerlendirme; büyük bir Türk ve dünya şâirine karşı bir görev ve bir kadir şinâslık olarak görülmeli...Vaktiyle bizler gibi karşı olanlar; onun şiir ve san'at gücünü ve Türk dilini ve Türkçemiz'i kullanmada gösterdiği üstünlüğü artık teslim etmeli...Ne demişler: "Yiğidi öldür; ama hakkını yeme" ve "Kralın hakkı krala; Sezarın hakkının Sezara" verildiği gününün geldiğini ümit ediyorum.
Nâzım'ın doğum gününde, "Memleketimden İnsan Manzaraları" eserinden Anadolu'nun folklorik kültür unsurlarından esintiler taşıyan lirik bir bölümü paylaşmak istiyorum..
Akşam oldu yüce dağlar
Uzaklar seçilmiyor
gönüldür geçilmiyor
Akşam oldu yakamadım gazımı
Gök dağlar morardı gel
Akşam oldu gün bitti
Akşam oldu yine garip olana
Akşam oldu neyleyeyim
Akşam oldu yine bastı kareler
Akşamın vakti geçti
Anadolu sür'at katarı aktı geçti
Ay doğar aşmak ister
yâre kavuşmak ister
Ay doğar ayan ayan
Ay doğar çini mini
Ay doğar ayazlanır
Ortalık beyazlanır
Beyazlanmış ortalık
Koşuyor ayın altında Anadolu sür'at katarı
Işıklar maskelenmiş
dışarıdan bakılınca
Mavi bir cam gibi karanlık
Not: Şiirlerin bazı mısra başları küçük harfle yazılmış olması Nâzım'ın tarzı...