Talihsiz 17 Ağustos depreminden sonra toplum olarak psikolojimiz bozulmuştu. Nasıl bozulmasın?
Yaşadığımız hayatın en büyük felaketini görmüştük. Allah bir daha yaşatmasın!
Aradan ne kadar zaman geçmişti bilmiyorum, ofisimde otururken oyuncu arkadaşlarımdan biri heyecanla kapıyi açıp:
- '' Abi duydun mi? Bu ahşam böyük bir deprem olacahmış? ''
Anlamadım. Mal mal suratına bakıyorum. Mecazi bişe anlatıyor sanarak sordum:
- '' Ne depremi?''
- '' Normal bildiğimiz deprem . Vallah! ''
Şimdi hatırlayamıyorum. Bilmem hangi zat demiş de, bu gece kesin deprem olacakmış da... Falan da filan...
Hiç oralalı olmadım. Akşama doğru telefonum çaldı. Arayan bizim hanım.
- '' Hemen eve gel''
- '' Niye? ''
- '' Korkuyorum! ''
- '' Ne oldu? ''
- '' Deprem olacakmış! ''
Haydaaaaaaaa!
El mecbur, ayaklar gardiyan. Çıktık eve doğru. Ev ile ofis arası hızlı yürüsen beş dakki almaz. Ama huylu huyundan vaz geçer mi?
Yol üzeri bir kaç yere uğrayacağım. İlk durağım Radyo oldu. Kapıyı açan arkadaş daha merhaba demeden...
- '' Abiii! Duydun mi? Deprem olacahmış! ''
- '' Olsun oğlum sene ne? Sen, radyocusan. Basına bir şey olmaz! ''
- '' Essah mi, diyirsen abi? ''
- '' Ulan geç get oğlum ya!''
Bu arada canlı yayın yapan arkadaş, deprem mevzusunu ele almış. Bağlanan, bağlanana...
- '' Kesin bu akşam olacak! ''
- '' Pasinler'de kaplıca suyu kaynamış...''
- '' Aşkalede yerin altından ses gelmiş...''
- '' Palandöken'de, Ruslar otelleri boşaltmış..''
***
Attım kendimi dışarı bu arada telefon susmuyor.
- '' Nerede kaldın? ''
- '' Gelirem!!!''
- '' Çabuk çocukta korkuyor!!! ''
- '' Yav çocuğu niye korkutuyorsunuz? ''
***
Ara mahellelerden Mumcu'dan, Çaykara Caddesi'ne geçerken kadın, çocuk herkes dışarda. Mevzu deprem...
- '' Gız televizyonda mi demişler? ''
- '' Bilmirem ki, herkes diyir..''
- '' Gız ele şeyde ola! ''
- '' Olmaz mı abla? ''
***
- '' La ahşam depremden sonra neydirsen? ''
- '' Bennam herhalım yıhıhlari gezerem ''
***
Dalga geçenler mi dersin, tedbir alanlar mı dersin... Bir acayip durum. Güler misin, ağlar mısın?
Her zaman oturduğumuz Kehribar Çay Evi'nin sahibi Adem'in peşimden bağırdığını işittim:
- '' Murat Abi çay teze, gel bitene iç ele get... ''
- '' Sağol Adem, akşam deprem varmış, ona yetişmem lazım! ''
- ''Yav hele depreme çoh var. Gel bitene çay iç yetişirsen... ''
Sağolsun Adem, biz tiyatrocuların çok derdini çekmiştir. Sözü sohbeti de hoş bir insandır. OturdukKehribar'a, muhabbet tam gaz deprem..
***
- '' La Kıstik Neco depremde ilk neyi gurtaracahsan? ''
- '' Neyi kurtaracam oğlum tebii ki gendimi ''
- '' La sen gendin kurtamazsan ''
- '' Niye gurtaramiram? ''
- '' Oğlum, kurtarabileydin şimdiye gadar okur, bir işe girer evlenirdin. Sen get anan gurtar. Ezem olmasa hepiz acızdan ölürsüz ...''
***
- '' Adem bu deprem işinin asli ne, sen bilirsen? ''
- '' Ne bilim Murat Abi, herkes bişe söylir. Delinin biri guyuya daş atmış, çıkart çıkarta bilirsen! ''
***
Oturduğumuz apartmana geldiğimde, curcuna daha da büyümüştü. Bizim hanımda çocuğu almış geçmiş karşı kaldırıma komşularla muhabbette.
Söylentiler devam ediyor. Ama muhabbetde o biçim. Allah'tan hava güzel.
Bütün Erzurum dışarıda. Elbette bu yazıyı okuyupta ben hiç çıkmadım diyenler de olacaktır.
Ne diyim?
- '' He he... ''
***
Erzurum'da ilk kurtarılacak eşya olan semaverler yandı, çaylar içilmeye başlandı. Apartmanda hiç tanımadığımız komşularımız ile tanıştık kaynaştık. Arabayla tur atanlar, hısım akraba birbirini kontrol ediyor. Bir baktım arabasıyla teyzem, az sonra hala kızları. Vakit hayli oldu. Bu depreminde geleceği yoktu çok şükür.
İnsanların korkuları üzerinden bir söylenti, neredeyse bir şehri dışarı dökmüştü. Kötüde olmamıştı yani. Yıllarca sürecek güzel komşulukların ve dostlukların vesilesi olmuştu.
Bu neyse de, hele ''Erzurum'da Vampir var!!! '' söylentisi çıkmışti ki çocukluğumda onuda başka bir sefere inşallah...