Kızı Fatma için: "Bana güvenme, ben ahirette sana aslâ şefaat edemem" diyen Peygamberimize karşılık; "Bizim Belediye Başkanına oy verirseniz; verdiğiniz oylar, rûz-i mâhşerde sizlerin kurtuluş ber'atiniz olacaktır" gibi, kesin hükümlü ipe-sapa gelmez ve kabul edilemez bu söz ve söylemin mefhûm-u muhâlifi şu demek: Dışımızdakilere oy vermek, cehennemi boylamak demektir diyen bir milli eğitim eski bakanı... Bu sayın Bakana göre, desene ki, muhâliflerin öteki tarafta işi haylı zor...Böylesi bir üslûp, bir söylem mi olur Allâh aşkına...Bu uçuk ve incitici söylem, Erzurumlu Ibrahim Hakkı'nın memleketi ve benim de doğum yerin olan Hasankale'ye ait mesaj yüklü mizâhî ve ironik bir fıkrayı hatırlattı.
Hasankaleli hemşehrimiz ölür ve rûz-i mâhşer denilen o zorlu hesâp gününde yönetilen soru ve sorgular sonucunda; cehennemin kapısının olduğu yere götürülür ve kapıdan şöylece bir bakar. Tutuşturulan kızgın odunlar, alevlerin sardığı kazanlar ve içi nâr ile pür dolu gayya kuyusu karşısında ürperir. Son bir kurtuluş ümidiyle; "Beni bir de cennetin olduğu yere götürür müsünüz?" der. Cennettin kapısının önünde bekleyen bir meleği görür ve meleğin bir kadın ismi olmasından hareketle, Erzurum aksanı ile meleğe şöyle bir hitâpla. "Melek Bacı: İbrahim Hakkı Hazretleri burada mı?" Kapıda bekleyen melek cevaben "Evet burada; ne yapacaksın?" Hemşehrim bu kez "İbrahim Hakkı'ya selâm söyle, Gala'dan hemşehrin Rıfkı gelmiş de" Rıfkı bu imâ ile belki, ama kendisi için olmayacak bir kurtuluş yolu arar...
Ama bu seçim sürecinde, durum Galalalı hemşehrim Rıfkı'nın işinden çok daha farklı ve çok daha kolay...Vatandaşlar; sayın Bakanın işâret etmiş olduğu Başkana verecekleri oylar karşılığında, mâhşer gününde, kendilerine sağlanacak kurtuluş belgelerini almak üzere, cehennem kapısından cennet kapısına doğru yönelecekler. Ve tıpkı hemşehrim Rıfkı'nın benzeri bir soru ile "eski Milli Eğitim Bakanı burda mı?" diye bekleyen meleğe sorulacak ve evet cevabı karşısında, cennette oturacağı şüphe götürmeyen efsâne eski Milli Eğitim Bakanı'na iletilmek üzere; "Başkanınıza oy verenler gelmiş derseniz memnun oluruz; o bizleri tanır...'' derler.
Neticede verdikleri oylar ile elde ettikleri hayır ve sevapla kurtuluş ber'atlerinin kendilerine sunulmasını isteyecekler. Gerçi bizim hemşehrimiz Rıfkı, akibetten kurtulamadı. Ama bu beyler ve seçmenler, sayın Bakanın vaktiyle vermiş olduğu teminât sâyesinde, ter û tâze ve pir û pâk olmuşçasına tüm günâhları (!) silinecek ve böylece mâhşer gününde cehennem azâbından da, Rıfkı'nın Erzurumlu İbrahim Hakkı'ya ulaştırılmasını arzuladığı arzusunun aksine, bu sayın Bakan sâyesinde (!) sorgusuz-sualsiz kurtulmuş olacaklar...Müşkülleri aşmaları haliyle çok kolay olacak...Ne de olsa kendi yerlerine cehennemde yanacak (!) epeyce muhâlif var..
Öyle mi? Ne kadar da kolay; yâ kul hakkı yenilmişse ne olacak sayın Bakanım..? Sizler de bilirsiniz Allâh'ın dışında kimse kimseye kurtuluş ber'ati veremez sayın Bakanım...Öyle ise bir oy uğruna bu söylem de ne? Maksadını çok hem de çok aşmış ve hiç de hoş olmayan söyleminize yönelik; karikatürüze edilmiş ve mecâzen ifâde edilen kıssadan bir hisse diyelim bu anlâtıma. Müsâdenizle bu kabul edilemez sakat söyleminizin de özüne birkaç lâf edelim derim.
Martin Lüther; kiliseye karşı cehennemi satın aldığını söylemişti.Yoksa siz de cenneti mi satın aldınız demek geliyor içimizden sayın Bakanım...Nihâyetinde yerel hizmetlere yönelik bir seçime gidiyoruz. Seçmenlerin tercihleri şu ve bu şekilde farklı farklı olabilir. İnanç ve değerlerimizin, günâh ve sevâplarımızın oylamasını yapmıyoruz ki, sayın Bakanım...Sanırım sizlerin veya bir önceki selefiniz döneminde bir de "değerler eğitimi" adı altında bir ders konulmuştu okullara... Her geçen gün örselenen ve aşınan değerler böyle mi korunacak; lütfen söyler misiniz? sayın Bakanım...
Bir inanca en büyük kötülük; kendisinin o inanca mensûp olduğunu sanan ve zannedenlerden ve tertemiz inançları ucuz politik ve sâir çıkarları için kullananlardan gelir. Dini özünden saptıran müslümanlar için ne demişti İkbâl: "Müslümanlardan islâma sığınırım" Ne günlere kaldık; yazık mı yazık, hem de çok yazık!