Çocukluğundan beri kavgacıydı Nesimi. Dövüşmeyi seviyordu. Aslında babası mülayim bir adamdı. Fukaraydı, bir atı, bir arabası... Sebze haline sabah beşte varır. Üç beş sefer attı mı? Çıkarırdı nafakasını. İstedi ki evlatları çekmesin aynı hayatı. Üç kızın peşine doğurmuştu anası. Doğarken bile gürbüz bir çocuktu. Fukara evi; ayın çoğu peynir ekmek ile geçer. Ama ananın sütü nasıl bir süttür? Her bir evladı diğerinden iri. Son beşik, oğlan çocuğu , hepsinden daha iri, daha gürbüz. Önce evde kendi bacılarıyla boğuşmaya başladı, sonra mahallenin çocuklarıyla.
Muhammet Ali Klay’ın Dünyayı sarstığı yıllarda. Mahallenin o dönemden bütün Müslüman aleminin etkilendiği gençler gibi boksa kendini adamış çok ağabeyi vardı. Biri fark etti Nesimi'yi ... Düştü önüne. Eldivenlerini verdi. Sende iş var dedi. Haklıydı da. Daha on sekizine gelmeden Nesimi kendini milli takımda buldu. Babası iki kat çalıştı, anası temizliğe gitti, bacıları el işi tokudu. Bütün aile umudunu Nesimi'ye bağladı.
Bir Muhammet Ali’de Nesimi olacaktı.
Nesimi, Akdeniz oyunlarında madalya aldı. Ama sadece madalya.
Nesimi, Balkan Şampiyonu oldu madalya aldı. Ama sadece aldı.
Nesimi'nin, Avrupa Şampiyonluğu'na hazırlanması gerekti. Ama ailesi artık bitmişti.
Nesimi baktı olacak değil. İş aradı. İstanbul'dan boksör bir abisi gel dedi. Kapıda duracaksın. Patronun istemediklerini içeri alamayacaksın. İş bu kadar basit. Hem burada daha şartlar daha iyi. Antremanınıda yaparsın. Boş kalan saatlerde de para kazanırsın. Anasının babasının bacılarının dualarını alıp çıktı yola. Koydular bir gece kulübün kapısına. Daha ilk haftasında artistlik eden beş kişiyi yıktı kulübün kapısına.
Patronu onu çok sevdi:
'' Ula Nesümü seni pana Allah yolladi da. Pundan sonra sponsorum penum. Avrupa şampiyonu da olacaksun, Dünya şampiyonu da da! ''
O ay eve ilk defa iyi bir para yolladı Nesimi. Anası, babası bacıları bayram etti. Hele bir Avrupa şampiyonu olsun, sonra, olimpiyat diye, soğuk nemli gurbetteki odasında bunları hayal etti
Ama her gün birkaç kişi ile kavga etmek zorunda kaldı Nesimi. Sonra karakol, mahkeme, bitmeyen bir devri daim Beyoğlun'da. Beyoğlu onu tanıdı saygı gösterdi, para kazandı. Eve bolca para gönderdi. Hele patronu:
'' Ula Nesimü pir evladum da sensun'' dedi.
Bir gün yine kulübun kapısına şımarık sarhoş bir genç geldi
Nesimi : ''Damsız giremezsin'' dedi.
Genç, Nesimi'ye küfür etti. Hatta silah çekecek oldu. Nesimi iki yumrukta serdi piçi kulüp kapısını önüne, Sonra karakolda yıktılar bunu. Çok dövdüler...
'' Ulan sen kimsin ki filan Beyin oğluna vuruyorsun.'' Baltayı taşa vurmuştu . O kendisini çok seven patronu bile karakolda onu satmıştı.
'' Pok yiyenun oğlu sen kim sun ula İdrus Peyin oğluna vurursun. Seni öldürmediklerine duat et. ''
Üç ay içeride yattı. Sonra O kulüb senin, bu kulüb benim gezdi durdu.
Onu ilk Bursa’da bir çiftlik evinde tanıdım. Kumarhanelerin serbest olduğu dönemde. Almira Otelin kapısında topuğundan vurmuştular. Acısı çoktu, ızdırabı çoktu. Ona sahip çıkanda sadece kendi gibi kullanılmış, cesur, mert, korkusuz, iyi yürekli. Yitik Erzurum çocukları vardı. Ve Mahellebaşılı Köksal
Not :Tek kişinin hikayesi değildir bu. Bir çoğunun ortak hikayesinden harmanladım.